Duygusal olan kazanamıyor! Aksine..

Duygusal olan kazanamıyor!

Duygusallık denen illet insanların mayasında var. Basit gibi görünmesine karşın, bazı durumlarda ortada hiçbir şey yokken, aniden kendini gösteriyor veya kendini bastırmış bir biçimde saklıyor.
Duygusallık konusunu daha önce de yazdım. Şimdi biraz daha değişik yanlarını anlatmak, yaşamımıza nasıl egemen olduğunu beyindeki bazı bölgelerden de bakarak, siz okurlara sunmak istiyorum.

Duygusallık denen illet insanların mayasında var. Basit gibi görünmesine karşın, bazı durumlarda ortada hiçbir şey yokken, aniden kendini gösteriyor veya kendini bastırmış bir biçimde saklıyor.

Ancak, değişen yaşam ve çalışma koşullarına ayak uydurabilmesi için insanın duygularını tanıması da şart.

Deniyor ki; duygularını yönetebilen, doğru iletişim ve empati kurabilenler, kazanıyor. Bir diğer deyişle,duygusal zekası yüksek olanlar ve bunu kullanabilenler etkin oluyor.

Bu görüş bir açıdan doğrudur. Ancak burada duygusallık ile duyguları birbirine karıştırmamak gerektiğini de düşünüyorum.

Hayatta hem kariyer anlamında hem de özel yaşantıda duyguları tanımak ve onları yönetmek çok özel bir meziyet gerektirmekte.

Duygusallık, duyguları etkin yönetememeden kaynaklı, şahsa yaşamını her noktasında, başarısızlık ve mutsuzluk getirecek duyguların kontrolsüz komplike açığa çıkışlardır.

Kendini tanımak, duyguları seyretmek ve onları yönetebilmekle başlar. Duyguları yok sayamayız. Ancak duyguların duygusallık adı altında komplike hal alıp da bizlere hükmetmesine izin de veremeyiz.

İşin püf noktası da zaten burası.

Ne var ki, eğitim almış kişiler bile, kolay bir hususta dahi duygusallıklarının esiri olabiliyorlar.Örneğin; sesini, tavrını, ayarlayamayıp, aklını, mantığını kullanamayabiliyorlar.

Sonuçta, kendilerini istenmedik durumlara düşürebiliyorlar.


Toplumsal yaşamdan bir örnek verelim; Olimpiyat seçmelerinde Madrid’i elememiz büyük bir çoşku ile karşılandı. Ancak kısa bir müddet sonra Tokyo-İstanbul seçimi vardı.

Bunu düşünmeden zafer çığlıkları atma, bu iş bitti gözüyle bakma neyin eseriydi ki? Bu komik durum, duygusallığın sergilenmesi değil de nedir? Nasıl izah edilebilir?

Sonrası malum. Büyük düşkırıklığı.

Açık bir farkla Tokyo’nun gerisinde kalmanın getirdiği hüznü yaşadık.

Niye böyle duygusal oluyoruz ki?

Olayın bir diğer incelenmesi gereken yanı da var.


Katıldığımız aşağı yukarı tüm spor dallarında gerideyiz. Yüzmeden tutun atletizme, basketbola kadar.

Bunun en öenmli sebebi; sosyal yaşamda, birbirimize olan davranışlarımızda, duygusallığın ön plana çıktığını ve empati kurabilme gibi duyguları kullanamadığımızı fark edemiyoruz.

Bunu biraz düşündüğümüzde önemli kusurlarımızın olduğunu galiba kabul edebiliriz.

Duygusallıktan vazgeçip, bu yolla davranış ortaya koyduğumuzdaki kayıplarımızı görüp, kendimize bir ders çıkarsak herhalde daha doğru bir yaklaşım içinde oluruz.

Kısacası, duygusallığı ön planda yaşayan bugünkü insanın hali, ilk çağdakinden farklı bir durum arz etmiyor.

Şimdi, gelin dilerseniz duygusallık konusu ile ilgili bilimadamlarının beynin bazı bölümlerini ele alarak inceleyip, ortaya koyduklarına da bir göz atalım...

Beyinde duyguların, kanaatlerin ve hareketlerin tümleşmesinde rol alan “bazal gangliya” isimli bir bölge var. Bu bölgenin fazlaca etkin olması endişe, kaygı, sinirlilik gibi duygusallıkları açığa çıkarabiliyor.

Duygusallık, beyindeki “singulat” isimli bölgenin aşırı çalışması ile geçmiş yaşantıları, kırgınlıkları unutamama,kin tutma, birşey istediği gibi olmadığında kızgınlık ortaya koyma olarak da kendini gösterebiliyor.

Diğer yandan “Prefrontal korteks”in etkin çalışmaması ise, daha fazla güdüsel davranış ortaya koyma potansiyeli yaratarak, kişiyi hissi davranışlara sürükleyip, hatalardan ders çıkaramamaya neden verebildiği gibi, problem yaratma olarak da kendini gösterebiliyor.

Son olarak, “şakak lobu”nun derli toplu çalışmaması da duygusal iniş ve çıkışları, dengesiz davranışları açığa çıkarabiliyor.


Unutulmamalı ki; gerçeklere aykırı düşecek, öz pahasına yapılacak üst tarafta da incelediğimiz gibi böylesine zıt hareketler, kimseye bir fayda getirmez.

Sevgili okurlar!

Hayatın duygusal olmayanın kazanması kuralına göre bir gelişme gösterdiğinin farkındasınız umarım.

Unutulmaması gereken husus; güven ortamının oluşması, olumlu diyologların tesisi, şahsi duyguların hükmettiği açığa çıkışlarla değil, duyguların tanıyıp, bunların farkına varan ve onları yönetebilen insanlarla gerçekleşiyor olması.

AHMED F. YÜKSEL

0 yorum:

Yorum Gönder